Gazze Şeridi’nde bugünlerde günün sonuna gelmek ve geceyi atlatmak bir mucize gibi geliyor olmalı.
Birleşmiş Milletler’e (BM) bağlı Filistinli Mültecilere Yardım Kuruluşu (UNRWA) Başkanı Philippe Lazzarini Gazze’deki mücadeleyi “bitmek bilmeyen ve derinleşen bir trajedi… yeryüzündeki cehennem” diye tanımlıyor. Lazzarini Filistinlilerin “güvenlik için yalvardığını” söylüyor.
Hamas tarafından kaçırılan rehineler ve aileleri için de durum cehennem gibi olmalı.
Savaş insanlara korkunç acılar yaşatıyor. Ancak bazen imkansız gibi görünen değişimler yaratabiliyor.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Batı Avrupa’da yüz yıllardır birbirlerini öldüren eski düşmanlar barışı seçti.
Gazze’deki savaş da İsraillileri ve Filistinlileri, Akdeniz ile Ürdün nehri arasındaki topraklar üzerinde yüz yıllardır süren çatışmalarına son vermelerine itebilir mi?
Muhammed Ebu Şaar’ın eşi
Kocası Muhammed Ebu Şaar’ın cesedinin yanında oturan bir kadının videosunu izliyorum. İsrail ve Mısır gazetecilerin Gazze’ye girmesine izin vermediği için onunla tanışamadım. Ölen kocası ve çocukları yanında yayınlanmayan ismini de öğrenemedim.
Kadın sanki kederinin bir şekilde kocasını geri getireceğini umuyor.
“Yemin ederim, birlikte öleceğimize söz vermiştik. Sen öldün ve beni terk ettin. Allah’ım ne yapmamız lazım? Muhammed, kalk. Allah aşkına sevgilim, Vallahi seni seviyorum. Allah aşkına kalk. Çocuklarımız Nur ve Abud burada seninle. Kalk hadi.”
Kadının iki çocuğu ve eşi İsrail tarafından öldürülmüş. Gazze’nin güneyindeki Refah bölgesinde korunmak için kaldıkları bir ev hava saldırısına uğramış.
Yonatan Zeigen
Yonatan Zeigen’i Tel Aviv’deki evinde ziyaret ettim. Çocuklarının oyuncaklarıyla dolu rahat bir ev. Aile fotoğrafları arasında, İsrail’in Filistinlilerle barış için önde gelen kampanyacılarından biri olan annesi Vivian Silver’ı gördüm. Vivian, Hamas 7 Ekim’de saldırdığında Gazze sınırındaki Be’eri kibbutzundaki (Kibbutz, İbranicede çiftlik anlamına gelen yerler ve topluluklar için kullanılıyor) aile evindeydi.
Yonatan’la ilk tanıştığımda, kibbutzlarının saldırıya uğramasından sonraki günlerde, annesinin rehine olarak Gazze’ye götürülmüş olmasını umuyordu.
Yonatan 7 Ekim’de Tel Aviv’de hava saldırısı sirenleri duyduğunda Vivian’ı aradı. Kibbutzta silah sesleri ve patlamalar duyduklarında WhatsApp’a geçtiler ve eğer ses çıkarmazsa Hamas’ın evi pas geçeceğini umdular.
Yonatan birbirlerine gönderdikleri mesajları okudu. Mizah dolu başlayan mesajlar, bir katliam olduğu anlaşılınca aniden ciddi bir tona bürünüyor.
“Bana evin içinde olduklarını söyledi. Artık şakalaşmayı bırakıp vedalaşma zamanı geldi dedi” diye anlatan Yonatan şöyle devam ediyor:
“Ben de ‘Anne seni seviyorum’ diye geri yazdım. ‘Söyleyecek sözüm yok, seninleyim’ dedim. O da ‘Seni hissediyorum’ diye yanıt verdi. Son mesajımız buydu.”
Ertesi gün Vivian’ın kibbutztaki evini ziyaret ettim ve yanmış olduğunu gördüm.
Yetkililerin güvenli odaya sığınmış Vivian Silver’ın kalıntılarını oradaki küllerin içinde bulması haftalar sürdü.
Yonatan barış için kampanya yürütmek üzere sosyal hizmet görevlisi olduğu işini bıraktı.
“Barış olmadığı için ülkeme geldiler ve annemi öldürdüler. Bu da bana göre barışa ne kadar ihtiyacımız olduğunu kanıtlıyor.”
Issa Amro
Issa Amro, Batı Şeria’nın El Halil kentinde yaşayan Filistinli bir aktivist.
El Halil, İbrahim Peygamber’in mezarının bulunduğu yer olarak hem Müslümanlar hem de Yahudiler için kutsal.
Bölge uzun yıllardır gerginliklerin merkezi.
El Halil’de oldukça iyi tanınan Issa, şehrin göbeğindeki Yahudi yerleşimi yakınlarında yaşayan Filistinlilere sokağa çıkma yasağı uygulayan İsrail askerleri tarafından baş belası olarak görülüyor. Issa, 7 Ekim saldırılarından sonra gözaltına alındığını ve dövüldüğünü söylüyor.
Tel Aviv’deki Yonatan Zeigen gibi Issa Amro da savaşın İsrailliler ve Filistinliler için daha iyi ve güvenli bir yaşam sürme şansı yaratabileceğine inanıyor.
Barış ihtimali var mı?
Barış ihtimali şu anda çok uzak görünüyor ve gerçekleşmeden önce çok daha fazla insan öldürülebilir ama her savaş gibi bu savaş da bitecek.
Hamas’ın 2007’de Gazze’de kontrolü ele geçirmesinden bu yana Gazze ve çevresindeki tüm savaşlar benzer şekilde, ateşkes anlaşmasıyla sona erdi.
Ancak ateşkeslerin hepsi, İsrail ile Hamas arasında bir sonraki savaşı garantileyen bir kusuru göz ardı etti. Filistinliler ve İsrailliler arasındaki yüz yıllık anlaşmazlığı sona erdirmek için hiçbir girişimde bulunulmadı.
Bu savaştaki ölüm ve yıkım o kadar farklı bir düzeyde ki normale dönüşten bahsetmek imkansız. Bu sefer sonuç farklı olmak zorunda. Bunu Filistinliler, İsrailliler ve dünyadaki pek çok diğer ülke kabul ediyor.
Sorun nasıl bir geleceğin yaratılmaya çalışılacağı konusunda bir anlaşmaya varılması.
İsrail hükümeti, en önemli müttefiki olan ABD ile ateşkesten sonra ne olacağı konusunda diplomatik bir tartışmaya doğru gidiyor.
ABD Başkanı Joe Biden, İsrail’i Gazze’yi “ayrım gözetmeksizin bombalamak” ile suçluyor. Ama Biden buna rağmen, savaşın başından beri olduğu gibi, uçak gemilerini konuşlandırarak, silah göndererek ve BM Güvenlik Konseyi’nde ateşkes kararlarını veto ederek İsrail’i desteklemeye devam ediyor.
Biden bu desteği karşılığında bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasına yönelik görüşmelerin canlandırılmasını istiyor. ABD’nin desteklediği ve yıllar süren müzakerelerin ardından başarısızlığa uğrayan Oslo barış sürecinin de amacı buydu.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Hamas’a karşı zafer ilan etmesi halinde Gazze’nin nasıl yönetileceği konusunda henüz pek bir şey söylemedi. Ancak Biden’ın planını reddetti.
Netanyahu’nun uzun siyasi kariyerinde değişmeyen tek şey, Oslo sürecinde kurulmaya çalışılan ve başarısızlıkla sonuçlanan bağımsız bir Filistin devleti fikrine karşı çıkmak oldu.
Gazze’de tam zafer ve Hamas’ta hayatta kalan herkesin kayıtsız şartsız teslim olması İsrail’in öncelikli hedefi olmaya devam ediyor. Netanyahu, Hamas’ı yok etmenin rehineleri kurtarmanın tek yolu olduğuna inanıyor.
Biden’ın İsrail’in bombardımanının ayrım gözetmediğini söylemesinden birkaç saat önce Netanyahu da şöyle konuşmuştu:
“İsrail’in Oslo’daki hatasını tekrarlamasına izin vermeyeceğim. Sivillerimizin ve askerlerimizin büyük fedakarlıklarından sonra, terörizm eğitimi veren, terörü destekleyen ve terörü finanse edenlerin Gazze’ye girmesine izin vermeyeceğim. Gazze ne Hamasistan ne de Fetihistan olacak.”
Fetihistan, İsrail’i tanıyan ve güvenlik konusunda işbirliği yapan, Hamas’ın rakibi Filistin Yönetimi’ne yönelik aşağılayıcı bir gönderme.
İsrail’in iç siyaseti Netanyahu’nun hesaplarında önemli rol oynuyor. Kamuoyu yoklamaları birçok İsraillinin Hamas’ın İsrail’e bu kadar güçlü bir şekilde saldırmasına izin veren istihbarat ve güvenlik hatalarından dolayı Netanyahu’yu suçladığını gösteriyor.
Netanyahu Filistin’in özerkliğine karşı olduğunu yineleyerek hükümetini destekleyen sağcı Yahudi milliyetçilerin güvenini yeniden kazanmaya çalışıyor.
Öldürülen barış kampanyacısı Vivian Silver’ın oğlu Yonatan Zeigen, savaşların daha fazla savaşa neden olduğuna inanan annesinin şimdiki savaşı görse çok üzüleceğini söylüyor.
Yonatan, barışı yeniden İsrail’in siyasi gündemine sokmak için yeni bir fırsat olduğuna inanıyor.
Bir süre İsrail siyasetinde ön planda olan barış kampanyacıları, 2000 yılında Oslo sürecinin çökmesi ve Filistin ayaklanmasının ardından gözden düşmüştü. Filistinlilerle barış fikri de ana akım İsrail siyasetinden kayboldu. Yonatan, barış fikrinin yavaş yavaş gündeme döndüğünü umuyor.
Filistinli aktivist Issa Amro, 7 Ekim’den bu yana Filistinliler için hayatın çok daha zor olduğunu söylüyor.
ABD’nin, İngiltere’nin ve diğer birçok ülkenin istediklerini söyledikleri barış ve güvenli bir İsrail’in yanında bağımsız bir Filistin devleti, diplomatik ve siyasi irade ve kararlılık olmadan mümkün olmayacak.
Amerikalıların aracılık ettiği, Filistinliler ve İsrailliler arasındaki Oslo müzakereleri başarısızlıkla sonuçlandı.
Üst düzey Batılı diplomatlar tarafından yeni bir süreç için dile getirilen bir fikir, Filistin’in bağımsızlığını Orta Doğu’da daha geniş bir değişim paketinin önemli parçası haline getirmek.
Bu kapsamda Filistin’in bağımsızlığı için gerekli tavizleri vermesi halinde İsrail’e Suudi Arabistan ile karşılıklı tanınma şansı verilmesi öneriliyor. Bu süreçte Ürdün ve Mısır da İsrail ile kalıcı barış yapmış ülkeler olarak önemli oyuncular olacak.
Son derece zengin Körfez ülkeleri Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri de bu coğrafyada hayati önem taşıyor. Suudiler gibi onlar da kendilerini küresel oyuncular haline getirmek için yüz milyarlarca dolar harcarken Orta Doğu’da barışa ihtiyaç duyuyor.
Aslında buna benzer bir plan zaten var. Bundan 20 yıl önce Suudi Arabistan’ın önerdiği barış planı, Gazze ve Batı Şeria’da başkenti Doğu Kudüs olan egemen bir Filistin devleti karşılığında İsrail’e Arap devletleri tarafından tam tanınma ve barış öneriyordu.
Bu süreç İsrail ile bazı Arap ülkeleri arasındaki mevcut Abraham Anlaşması’nın genişletilerek bir Filistin devletinin eklenmesi yoluyla yeniden başlatılabilir.
ABD bu sürece arabuluculuk yapabilir, ancak daha önce hiç başaramadıkları bir şekilde eşitlikçi olmaları gerekir.
Her iki tarafın da, özellikle toprak konusunda ödün vermeye hazır olması gerekiyor.
Eski İsrail Başbakanı Yitzhak Rabin, Filistinlilerle barış süreci yürüttüğü için suikasta uğramışken, Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat ise İsrail ile barış yaptığı için aşırı İslamcı bir kişi tarafından öldürülmüştü.
Ayrıca Gazze’deki savaşın mümkün olan en kısa sürede sona ermesi gerekir.
Savaşın yayılması halinde, Filistinlilerin Mısır sınırını aşması ve İsrail ile Hizbullah arasındaki mevcut sınır ötesi çatışmaların tam ölçekli bir savaşa dönüşmesi gibi kabus senaryolar gündeme gelebilir.
Barışa bir şans tanınması için çok fazla şeyin yolunda gitmesi gerekiyor. Şimdiye kadar o kadar çok şey ters gitti ki barış imkansız olabilir.